25 Nisan 2011 Pazartesi

Bir Ayakkabı Masalı..



*Bu yazının bir bölümü The Magger bünyesinde olan The Femme isimli online dergide yayınlanmıştır.(19.04.2011) Online dergi görselleri yazının sonundadır.

Salı günü yolum Nişantaşı’nda Süleyman Nazif Sokağa düşüyor. Amacım Türkiye’nin ender “eğlenceli ve renkli” ayakkabı tasarımcılarından biri ile röportaj yapmak: NR.39’un tasarımcısı İpek Yılmaz.
 İpek hanımın ayakkabı aşkı küçük yaşlarından itibaren süre gelse de, ayakkabılarının masalı Numara 39 ile Ekim 2006’da başlıyor. Ama tabi ki bu maceranın da bir geçmişi var. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesinde Temel Sanat Eğitimi alan İpek Yılmaz, yaşamının bir döneminde 6 ay Amerika’da yaşamış ve FIT’de aksesuar tasarımı okumak istemiş fakat şansı yaver gitmemiş. Türkiye’ye dönmüş ve başarılı bir tekstil firmasının merchandising bölümünde sorumlu iken bir gün tekstil kariyerine son vermiş. Ayakkabı tasarlama arzusu  hayatını değiştirecek bir karar vermesini sağlamış. O sıralarda KOSGEB’in Ayakkabıcılık Enstitüsü açılmış. Bu programla beraber sektör ve ayakkabı üretimi hakkında bir hayli bilgilenen İpek Yılmaz, daha sonra bu şirin ve renkli ayakkabı mabedini yaratmış. Bir gün yolunuz düşer de giderseniz, içeri girdiğinizde oraya neden ayakkabı mabedi dediğimi anlayacaksınız… Sizi de fazla heyecanlandırmak istemiyor, İpek hanımla olan eğlenceli söyleşime geçiyorum.

Bayan Mor: Öncelikle benim ve izleyenlerimin çok merak ettiği soruyla başlamak istiyorum, bir ayakkabı tasarımcısının günü nasıl geçer?
İpek Yılmaz: Ofise gelip kahvemi alırım (gülüyor),  web sitesindeki ziyaretçi yorumlarını okur, e-maillerini kontrol ederim ve rutin çalışmalarıma başlarım. Rutin çalışmalarım neler diye sorarsanız  benim tasarımcı olarak hayatım iki dönemden oluşuyor. Bir tanesi koleksiyonu tasarlama dönemi, bir tanesi de o koleksiyonu çıkarma, üretim dönemi.

Bayan Mor: An itibariyle hangi dönemdesiniz? Bu iki dönemden de kısaca bahseder misiniz?
İpek Yılmaz: Şimdi koleksiyon yapma dönemine giriyorum bu hafta itibariyle. Bu dönemde, mesela şu anda kış koleksiyonunu hazırlıyorum, koleksiyonun derileri,kalıplarını belirledikten sonra, modeller çıkmaya başlıyor. Duvarlarım (odasının beyaz duvarları) rengarenk çizimlerle doluyor. Bir nevi beyaz duvarlarım mood board’um haline geliyor J. Bir süre sonra tasarımlarımın detaylarıyla uğraşıp, koleksiyonumu son haline getiriyorum. Daha sonra ikinci aşama başlıyor: Koleksiyon Üretimi. 100-120 parçalık bir koleksiyon çıktıktan sonra üretim süreci başlıyor. Bu sırada geçmiş koleksiyonun üretimi de devam ediyor. Üretim sürecinde deri hesaplamaları, alımları yapıyorum.

Bayan Mor: Tasarımcı olarak nerelerden ilham alıyorsunuz?
İpek Yılmaz: Aslında gördüğüm her objeden ilham alıyorum. Geçen kış otoparka giderken açmış bir gül gördüm ve onun yaprağına ihtiyacım vardı, yaprağı bire bir kopyaladık. Botanik diye bir model ortaya çıktı. Biz çoğunlukla düz ayakkabı yapmadığımız için ayakkabılarımızın üzerine her türlü detay yapabiliyoruz.



Bayan Mor: En çok kullandığınız malzeme nedir?
İpek Yılmaz: Kumaş, tafta, organze ve tül en çok kullandığım malzemeler arasında. Biraz romantiğim ben galiba.

Bayan Mor: Türkiye’deki ayakkabı sektörü nasıl işliyor?
İpek Yılmaz: Tekstil Türkiye’de çok iyi bir noktada fakat ayakkabıda durum böyle değil. Zihniyet olarak çok fakir bir noktada.  Büyük firmalarda bile bir takım dergilerden model ve kalıp seçimi yapıyorlar, bir modelci onu çiziyor ve onu üretiyorlar. Aslında her şey kopyalamaktan ibaret.




Bayan Mor: Türkiye’de bir ayakkabı tasarımcısı olarak karşılaştığınız bir çok sorun vardır diye tahmin ediyorum. Ne gibi sorunlar karşınıza çıkıyor?
İpek Yılmaz: En çok işçilik problemi yaşıyorum aslında. Ayakkabı’da çok kullanılmayan malzemeleri kullanıyoruz. Mesela köseleden lazerler kestirip onları deri boyasıyla elde boyuyoruz. Bu piyasada yapılmayan bir şey. Bu fikri geliştirdikten sonra benim bu fikrin uygulamasını çalışanlara aktarmam ve onların bunu doğru uygulaması için denetlemem gerekiyor çünkü ustalar böyle yeniliklere alışık olmuyor.

Bayan Mor: Nasıl bir müşteri kitleniz var? Tasarımlarınızın fiyat aralığı nedir?
İpek Yılmaz: Biz ihtiyaca yönelik ayakkabılar yapmıyoruz, dolayısıyla ya 28.inci yada 128.inci ayakkabısını falan alıyor müşterilerimiz. Ayakkabıyı seven insanlar, sıra dışı aksesuarlara prim veren insanlar gelip ayakkabı alıyorlar. Benim için ürettiğim şeylerin kullanılabilir olması çok önemli ve ulaşılabilir olması çok önemli. Maliyetlerimiz çok yüksek olmasına rağmen, piyasadaki markalar gibi fiyat politikamız var.


Bayan Mor: İnsanlar kolaylıkla tasarımlar yapıp diktirebilirken ayakkabıda bu bir hayli zor. Nereden başlayacaklarını bile bilmiyorlar. Bunun nedeni nedir? Ayakkabı üretimi neden kapalı bir kutu?
İpek Yılmaz: Tekstil ile ayakkabıyı ayıran önemli bir özellik var. Bir tişörtü tek başınıza bitirebilirsiniz ama bir ayakkabıyı bitiremezsiniz. İki bayan bir araya gelip haute-couture bir mağaza açabiliyorlar ama ayakkabıda bu durum geçerli değil. Başka insanlara ihtiyacınız var.  Ayakkabıyı çeken, diken, kesen ustalar var. Tasarımcı ile atölye bir araya gelmiyor, bizi İtalya’dan ayıran şey de bu. Orada tasarımcı atölyelere iniyor, ama Türkiye’de tasarımcı ile atölye kopuk kalıyor.  Ayakkabı tasarım ve üretiminin aynı kişiler tarafından yapılması gerekiyor.

Bayan Mor: Bilgilerime göre sahne ayakkabısı da tasarlıyormuşsunuz. Daha önce kimler için tasarladınız?
İpek Yılmaz: Ajda Pekkan’ın Arena konserleri için tasarlamıştım. Ece Sükan ile beraber çalışmıştık. En son Sertab Erener ile Rengarenk albümü için beraber çalıştık.




Bayan Mor: 2011 İlkbahar-Yaz Koleksiyonunuzdan bahseder misiniz?
İpek Yılmaz: Bu koleksiyonumda yine çok renk kullandım. Kumaş olarak taftayı çok kullandım. Bu koleksiyona hakim olan renkler mor, krem, pembe, turuncu… Colorblocking trendinin hakim olduğu parçalar da tasarladım. Blok renkleri beraber kullandım. Fiyonk ve puantiyi de koleksiyonda fazlaca görüyoruz. Kanat ve kalp desenleri mevcut.

Bayan Mor: 2011’de NR.39’un bünyesine bir ekleme yapıp “%100 Gelin” ismiyle bir gelin ayakkabısı koleksiyonu çıkarmışsınız. Bu koleksiyon nasıl çıktı ortaya?
İpek Yılmaz: Böyle bir koleksiyonun eksikliğini hissettik ve yoğun istek üzerine bu koleksiyonu çıkarttık. Gelin ayakkabısı yaparken biz çok “şık” tasarımlar yaptık. Genelde NR.39 olarak fazlaca renk kullanırdık fakat bu koleksiyonda daha az kullandık. Uçuk tasarımlardansa biraz daha oturaklı tasarımlar yaptık. Belki de burada bir açık bıraktık. Çünkü gelin adayı müşterilerimiz genelde eğlenceli beyaz ayakkabı tasarımlarını gelin ayakkabısı olarak kullanırlardı.

Bayan Mor: Bence “farklı” tasarımlar olmuş. Firmaların ürettiği klasik&parıltılı gelin ayakkabılarından bir hayli uzak bir koleksiyon olmuş. Peki yaptığınız işin en keyifli anı nedir?
İpek Yılmaz:  3 aylık yorucu bir süreç geçtikten sonra, bütün ökçeler,kalıplar,kumaşları, her şeyi bir araya getirmişsiniz ve bütün modeller yavaşça çıkıyor. Sonunda bir gün onların üretimi tamamlanmış oluyor ve 100 parçalık bir koleksiyon aynı anda showroomda oluyor. O ana bayılıyorum!


 

Bayan Mor: NR.39’un tasarımcısı ve bir ayakkabı aşığı olarak, merak ettim, Anna Del Russo gibi yüzlerce ayakkabıya sahip misiniz?
İpek Yılmaz: Siz de herkes gibi benim çok ayakkabıya sahip olduğumu düşününenlerdensiniz galiba fakat aslında işin gerçeği bu değil. Her zaman giyecek ayakkabım yoktur ve bir türlü kendime ayakkabı yapıp eve götüremem. Geçen hafta kendime bir ayakkabı ayırttım, bir haftadır odamda sürünüyor, bir  türlü eve götüremiyorum, sürekli unutuyorum. Sonuçta zaten ben onları yapmayı seviyorum.

Bayan Mor: Son olarak ileriye dönük projelerinizden bahseder misiniz bize?
İpek Yılmaz: Öncelikle her zaman daha iyi ayakkabılar üretmek isterim J Şuanda proje aşamasında olmamasına rağmen, tabiî ki spesifik hedeflerim var; bir ayakkabı defilesi 
yapmak gibi…


İpek Yılmaz Hakkında Kısa Kısa:
  • NR.39 tasarımlarının hepsinin ayrı bir ismi var. TİPİK 39” tasarımı neredeyse her koleksiyonda farklı renk çeşitleriyle var.
  • Moda deyince aklına “bazen sıkıcı olabildiği” geliyor.
  • Sevdiği tasarımcılar yok, beğendiği ayakkabı modelleri var.
  •  Malzeme konusunda asla kendini kısıtlamıyor.
  • 1 senenin 6 ayını ayakkabının tekniğine ve üretimine, diğer 6 ayını tasarımına ayırıyor.
  • Trendlere bağlı kalmamayı seviyor. 
The Femme - Yazı Görselleri


21 Nisan 2011 Perşembe

Bayan Mor & BenModa Application


Artık Bayan Mor'u; trafik sıkıştığında, sabah çayınızı içerken, otobüsü beklerken, şirkette molada, okulda ders arasında, yağmurun altında arkadaşınızı beklerken, her an her yerde iphonenunuzdan "BenMODA" uygulamasıyla takip edebilirsiniz. Alışverişte en "trendy" parçalara cebinizden ulaşabilir, sizin için yaptığımız güzel röportajları, son dakika haberlerini anında cebinizden okuyabilirsiniz :) İyi Haftalar..

From now on, you can follow my blog from "BenMODA" application from you Iphone :) Have a nice week..

14 Nisan 2011 Perşembe

ELLE Online Style Competition


Yetkilileri duydunuz, stilim konusunda iddialıyım mı diyorsunuz? 
O zaman hemen http://www.elle.com.tr/Stil/Katilim.aspx 'a tıktık ;). 
Unutmayın son gün 23 Nisan !

This style competition is for Turkish Citizens. Have a nice week :)

13 Nisan 2011 Çarşamba

Investigation Of Perfumes Vol.1: BVLGARI Mon Jasmin Noir

Açık konuşayım, hayatımda hiç bir parfümü kokladıktan sonra ruhumu betimlediğinden ya da fresh veya şekerli kokusu yüzünden almadım. Çünkü ben değişken bir ruhum, çiçekli eteğimle cici kız gibi hissederken, başka bir gün siyah stilettolarımla seksi hissederim. Nasıl hissetmek istersem öyle giyinir ve moduma uygun parfümümü sürerim. Bu yüzden benim parfüm keşiflerim biraz daha farklıdır.. Belki komik, belki güvensiz, belki de fazla cesur bir fikir size göre ama ben parfümlerimi ürünün editoryaline göre seçerim. Evet, şaka yapmıyorum. Görseller, görsellik benim için çok önemlidir. Benim ilgimi Kate Moss'un bir duruşu, Jacobs kızlarının renkliliği, Chanel'in asaleti, Kenzo'nun çiçekleri çeker. Sonuca bakacak olursak bu şekilde seçtiğim ve sonucundan memnun olmadığım bir parfüm olmadı. Ya parfümü başarılıyla betimleyen editoryaller çıktı ya da herşey şanstı. Zaten bir sürü kokuyu koklamaktan ne olduğunu şaşıran burnum bana hiç bir zaman doğru yolu göstermedi. Denenmeyi bekleyen sıradaki şanslı ise "BVLGARI Mon Jasmin Noir". Mon Jasmin Noir sizi kendine hayran bıraktı mı? Kendisi şuan yola çıktı..

Let me make this clear to you, I never chose my perfume according to its fresh or sweet smell. I buy my perfumes according to its editorial. Because every minute I feel different. I feel sweet in my floral outfit or sexy in my black stilettos. I choose my outfit according to my mood, choose my perfume according to how I want to feel. Editorials give me a lot of information about perfumes. This idea of mine can seem a bit strange, different, unnecessary or gutsy to you but it is not for me. I got amazed by pose of Kate Moss or colors of Jacobs' girls. My next discovery will be  "BVLGARI Mon Jasmin Noir". Tell me how you feel when you use it. By the way its on cargo :)

Kristen Dunst by Mert&Marcus

Not: Parfümüm elime ulaştığı anda, "BVLGARI Mon Jasmin Noir" ile nasıl hissettiğimi sizlerle paylaşacağım :)
PS: As soon as I get my perfume, I will write here what I feel about it ;)

4 Nisan 2011 Pazartesi

Stylish Thermos Project.

* Bu post 20.04.2011 tarihinde Habertürk Gazetesinin "Web Günlüğü: BLOG"  köşesinde yayınlanmıştır. Gazete görseli yazının en altındadır.
I like to personalize. Everything. I also like to make a collages. I love; to crop fashion magazines, to smell like "pritt", to use scissors for fabric instead of scissors for paper cutting while making collages, to listen my plaslist which is called"rebirth" while checking out in&out's of this season.

Also I'm environmentalist. Yesterday I noticed that during the week, I throw away dozens of plastic bottles. So, I stop by Starbucks to buy  thermos bottle. Now I have a brand new thermos bottle which is a really stylish one :).
Starting today I will carry; 
my dearest Anna's (Wintour-Piaggi), Tom Ford's sexy red, Sonia Rykiel's colorful designs, my romantic pink heels, lime green suitcase of Burberry ProrsumBenetton Girl, Zeynep Erdogan's gloves, No.1 Skinny Twiggy (should get inspiration from her weight :), Erdem's colorful flower garden, Berdan's lovely creaturesinspired from NY- nOir ring my side...

You can get "create your own tumbler" thermos bottles from Starbucks.
Use your scissor hands and eyes to make a beautiful collage for your thermos bottle ;)!
Have A Nice Week... 

Kişiselleştirmeyi severim. Kolaj yapmayı da evet, severim. Moda dergilerini kırpmayı, akşam akşam uhu kokmayı, normal makas bulamayıp kumaş makasımı köreltmeyi, "rebirth" isimli playlistimle önümde geçecek güzel ilkbahar-yaz sezonunu incelemeyi daha da çok severim.

Bir de çevreciyim. Son günlerde farkettim: Hafta içinde onlarca pet şişe alıp atıyorum, bu gidişata dur demek adına Starbucksta soluğu aldım. Yeni bir matara edindim, kişiselleştirebileceğim :).

Artık yanımda, 2 adet Annacığımı (Wintour-Piaggi), Tom Ford'un seksi kırmızısını, Sonia Rykiel'in renkli tasarımlarını, romantik pembe topuklularımı, Burberry Prorsum'un cart yeşil çantasını, Benetton kızı & kızılını, Zeynep Erdoğan'ın eldivenlerini, skinny olmak konusunda bir numara olan Twiggy'mi (feyz almak gerek), Erdem'in renkli çiçek bahçesini, Deniz Berdan'ın yaratıklarını, NY'dan esinlenilmiş nOir yüzüğümü "Bayan Mor" imzasıyla taşıyorum..

"create your own tumbler" termos & matara: 18 Tl @ Starbucks

O zaman çalışsın makas eller ve güzellik arayan gözler!
Keyifli Haftalar



3 Nisan 2011 Pazar

Rumors About Anna

İşte Anna'nın gerçek dünyası.... Psss..Şşt..
(İngilizce okunması tavsiye edilir.)


1) Anna gün içinde yaptığı küçük şekerlemeler için ofisinde Louis Vuitton bavul saklıyormuş... 

2) Eğer Anna kucağında uyumana izin veriyorsa bil ki gelecek Eylül sayısındaymışsın!
3) Anna, iyi bir şaka için Vogue'un şanına leke sürebilirmiş...

Anna'nın onayladığı ilkbahar trendleri...
1 Numara: Parmak Arası Terlik Tulumu
4) Alt kademe çalışanların Anna'ya bakması yasakmış!
5) Anna'nın gücünü aldığı hayvan ise devekuşuymuş...

6) Vogue kadrosu, Anna devekuşu moduna girdiği zaman onu rahatsız etmemeleri gerektiğini iyi bilirlermiş...
7) Önemsiz işler asistanlara ve editörlere yığılırmış...
8) Anna ve yavruları...
Ve Muhteşem Son...

Bu muhteşem illüstrasyonlar Lisa Hanawalt tarafından yapılmıştır.
kaynak/resources: www.thehairpin.com